Blog İçi Arama

Grilikten Koşar Adım Maviye...

Dünya.. apartmanlar..inşaatlar..asfaltlar.. egzoz dumanları.. arabalar vesaire... Ne kadar da bunaltıcı öyle değil mi?

O zaman buyurun "Yaratalım Kendi Dünyamızı.." Kuralsız.. Masmavi...

Ve Şimdi Hoş Geldiniz
KARACA DÜNYASINA

15 Kasım 2010 Pazartesi

Hoşçakal...

    Sessizlik..     Ama bu kez öylesi büyük bir sessizlik varki odamda,Kulaklarım Sağır olmak üzere.Kalp atışımın hızlandığını hissettim,korkmuyordum ancak yinede çocukluğumda olduğu gibi duvar tarafına döndüm.Hayal meyal silüetler geldi gözümün önüne. Kimisi beni kıran,kimisi benim kırdıklarım... Hepsi de hesap sorma telaşındaydı.Nefesim sanki yankılanıyordu odada ve 4 duvara çarpıp tekrar kulaklarıma dönüyordu. Ve bir fısıltı gibi usulca sokulan bir ses..."Sen"...    Evet bir şeyler vardı bu gecede her geceden farklı. Farkındaydım!Rüya olmalı dedim kendimce. Evet evet bu bir rüyaydı. Çünkü bu senin sesindi ve özlem kokuyordu... Kavuşmak hasreti vardı bu sesin özünde.. Beş duyumla hissetmiştim bunu. Sendin o sen...Peki dedim... Cesur olmak gerekiyor... Doğruldum... Ve alıp karşıma konuşma kararı aldım.İlk sorusunu yahut ilk cevabını merak ediyordum. Nitekim merakım daha fazla durmadı zihnimde ve dilimden sıvışı verdi..-Ne istiyorsun benden ?    Olabildiğince masumdu bu soru! Gecenin bir köründe bana uğrayan sen,üstelik beklenmedik bir anda. Öylece bakyordu bana. Sanki pazar yerindeki seyyar satıcıda gördüğü minik arabayı isteyen çocuğun, annesinin cebinde parası olmadığını bile bile gözlerine bakışı gibiydi... Yok muydu bir cevabın? Olmalıydı... Ne istiyorsun benden?    Ve sanki yıllardır açılmayı bekleyen gizemli bir sandığın açılışı gibi ağır ağır, açılıyordu dudaklar. Susuzluktan olsa gerek kurumuştu ve dudak derileri birbirini bırakmamacasına sarılmıştı birbirine. Öpsem... Öpsem dedim içimden.Soruguszca, birden bire. Tıpkı eski günlerdeki gibi... Ama hayır! Beklemeliydim cevabı... Ne istiyordu benden ?    Ve ilk hece...     Dudaktan düşen ilk hece beni öylesi şaşkına çevirmişti ki, anlatılmaz bir telaş içindeydim.Sanki annem yine dağınık yakalamıştı odamı ve bir an önce toparlamlıyıdm. Hayır,bu kez dağınık yakalanan odam değil ruhumdu... Hemde darma dağın...    "Aşk" dedi... Bana aşk dedi... Yani neydi bu? Anladığım doğrumuydu? Ne istiyorsunsorusunun cevabı aşk mıydı? Benden aşk mı istiyordu, yoksa aşk mı dileniyordu.Hayır. Sakin olmalıyım ve kendimi kaptırmamalıyım.Bu kez soğuk kanlılıkla savuşturmayaçalışıyordum bu buhranı...    Öylece baktım bir süre... Evet devam et dercesine başımı öne eğip kaldırdım. Yutkundu.."Aşk beni terk etti" dedi... Zaten bulanık olan beynim büsbütün aciz düşmüş,anlamakta büyük zorluk çekiyordum. Dudaklarım ve boğazım kurumuştu.Bir yudum su içsem sanki buhar çıkacak ciğerlerimden... O da benim halimdeydi farkındaydım. Yutkunuyordu sürekli.Yatağımın baş ucunda bir bardak su vardı, ancak uzanmaya korkuyordum. Ya gözlerimi ondanayırdığımda kaybolursa... Tıpkı eski günlerdeki gibi... Gitmemeliydi. Bu sefer zamansız ve ansız gitmemeliydi...    Bir süre öylece bakıştık. Saplanmıştı gözlerimiz birbirine ve sanki birazdan çatlayan damarlardan kan sızacaktı yanaklarımıza. Uzattı elini. Beş parmağı sanki sarmaya yetecekti bedenimi... Sanki... Sanki tuttuğum anda ben olacaktı... Ruhum o olacaktı...    Nitekim tutmadım. Soğuk kanlılık olduğunu sandığım bir duygu ile tepkisizce baktım suratına. Konuştum...    -Hatırla...    6 kasım gününü hatırla... Nasıl söylerler? Hani şu son baharın gelip kapıya çattığı gibi bir gün.. O minik ağaçlar bile boylarına poslarına bakmadan dans ediyor, işve yapıyordu atmosfere... Ve rüzgar giriyor araya, yapraklar terk ediyordu bir bir dalları... Beklemiştim seni... Uzun zaman olmasa bile bana 14:45 demiş olmana rağmen, gelmemen üzerine 20:48'e kadar beklemiştim.. Ağırdan üşüyordum hani... Güzel görünmek adına baharlık bir ceket almıştım üzerime. Ve akşamın ayazı yaklaştıkşa üşüyordum.. Gelmedin.. Ve şimdi sen.. gelmiş bana Aşk diyorsun.. Aşk beni terk etti, Tut elimi düyorsun öylemi? Hayır... Hayır, bukez ben haklıyım ve ben galip çıkmalıyım bu arbededen...    Nitekim öyle oldu... Ruhumda bıraktığı derin yara kanamış ve pis kan akmıştı... usulca gitti gecemden, tıpkı gelişi gibi. Parmak uçlarına basarak süzüldü odamdan. Öylece baktım. ve boğuk bir ses; HOŞÇAKAL...    Bazı geceler gelirdi ziyaretime. Beni bilmez zannederdi ancak hisserdedim. Penceremden öylece izlerdi beni. Yine Gelicekti. Başka uykularda,başka rüyalarda,başka Öykülerde...

                                                                                   ~Son~

                                                                    ~Yorgun Ruhlu Adam~