Blog İçi Arama

Grilikten Koşar Adım Maviye...

Dünya.. apartmanlar..inşaatlar..asfaltlar.. egzoz dumanları.. arabalar vesaire... Ne kadar da bunaltıcı öyle değil mi?

O zaman buyurun "Yaratalım Kendi Dünyamızı.." Kuralsız.. Masmavi...

Ve Şimdi Hoş Geldiniz
KARACA DÜNYASINA

22 Eylül 2013 Pazar

Günlerden Kalma


Bazı günlerden herhangi birinde olabilirim,
Bu günü  dünden farklı kılan mutlaka bir ayrıntı vardır isminden başka,
Geceye iyi ulaşmanızı sağlayacak olgular barındırıyor olabilir bu gün veya geceye kötü ulaşmanızı..

Her haltı süslü yazmaya gerek yok.


Uyandım, yatakta dolaştım, evde hiç kedi yok ve ben kedi sesi duymadım. 
Çorabım kayıp değil ama kirli de değil, artık sivilce sıkmıyorum ayna karşısında,
Hala sabah ereksiyonum sağlıklı.


Bu gün günlerden Filtre Kahve.

Çok sevmem aslında.


21 Eylül 2013 Cumartesi

Devam Edemeyeceğim


Gün aymadan evvel sol kolumun uyuşması gibi sana uzanmak,
Yarıda kesilen bir rüyadan istifa etmek için başvurmak beyincik zerrelerine,


İrkilmek birkaç nefessiz sahneden sonra,
Parlak ojeli tırnakların tenimden "cazırtı" sesleri arasında usulca ayrılması...


Satırsız bir kaç şiir ansiklopedisi gibi sevişmelerin ana teması, bir erkeğin bir erkeğe sevda ile bağlanması,
Benim kırmızılı kadını anca başka şair abilerin dizelerinde bulmam gibi. Gün aymadan...


Yatakta kalan saç telleri ile ilgili birbirine bağdaştırılamayacak hayal zincirlemelerinde en büyük iki çarpışmanın arasında kalan aşk!
Bir cinayet senaryosu, bir intihar, bir acı sevişme.. Bir ibadet, bir teveccüh... Efendime söyleyeyim bir "Merhaba" !
Gündemi takip etmem... Gün demini alıp ta "Kırmızı Saçın" - "Kırmızı Saçların" sonbahara boyandığında ben hazırım.

Birkaç yüzyıl yaşında bir kırmızı saçlı ve kırmızı şapkalı, kırmızı entari ve kırmızı pabuçlu...

Seni tasvir etmiyorum aksine seviyorum !

8 Eylül 2013 Pazar

Kapalı Televizyon İzlenir

Birkaç satır yazmak için mi gerek yaşamak ?
Yok. Sanmam.
Sarmam, evet evet olsaydı sarardım.
Şiir mi şimdi aşkın modası, yoksa el ele gezilmiş cenabet bi şehir mi ?
Uyduralım modaya, usulca girip bir romanın satır arasına...

Birliktelik tadında bir cenaze merasimi ve / veya seninle ben.
Olmaz akşamların oluru kaç eder diye bakmak bir şişe şaraba,
Ve dili kemiksizliğine inat son omur arasına kadar zorlamak !
Sırf daha çok anlaşılmamış edası versin diye.

Var mı hala meme emen bebeler ve / veya bebe bekleyen memeler.
Soysopolitik bir düet mi olmalı aile kurumu. Kurumlu mu aile ?
Benim için biraz seninle köprü. Hani omuzdan boynuna.
Boynuna dediğim anda, işte tam o saniyede...

Yalan Yok İrkildim...

Gereksiz diye çöpe atılan harfler çoğu kez Ali'yi aşık etti Ayşe'ye...
Olmaz olası kahpeye ve / veya her seferinde espirisi olan 40 yıllık kahveye.
Eee yatmanın ne anlamı var değmeyecekse ayak serçe parmağın muhtelif ayak parmaklarıma ?
Kalkta uyuyalım...


27 Ağustos 2013 Salı

Saat 3 Olmadan Az Evvel, 4'e 5 Kala

Dehamı kaybettim ! Hükmü var....

Niketim safça aşktır,  biraz dansöz, biraz efedir...
İki satır kelâma tav, dini bütün berduştur...


Uzundu saçları kadının,  tutmaya tutulmaz, düz ırmak gibi bukleleri,
Kıvrım menderes belinden aşağı keskin viraj, trafik ışıklı otoban...
Hiç mâna aranmaz saat 3'ten sonra ise inleme, tercümeye yok hacet...
Dehamı kaybettim, sol el serçe parmağı ojeli...

Sana geleceğim bittikten sonra yoluna doğru yolum.


25 Ağustos 2013 Pazar

Hiç Aşk Yazmadım

Böylesi sessizlik görmeyecek cehennem...
Gidip çırılçıplak ve tabi ki yalın ayak..
Yansın diye ateş tam da ciğerimden doğru,
Birde uzak iklimlerden cigara dolayım iki dudak arama....

Lan ne hayali yanacağım ben hem vallahi hem billahi.

İnanmazsan sor bazı gecelere beni sana gebe bırakan,
Bununla yetinmeyip el kadınını üstüme atan tepe takla...

Ölümü falan beklediğim de yok bilesin!
Cehennem dediğim hani İstanbul'un bacak arası...

"Gel" dediğimde gelir," git" demem bile o anlar gider,
Çoktur bilmediğim bir ensede soluklandığım,
Ve yine çokça seferdir bilmediğim bir soluğun ensemde konuşlandığı...
Hiç dert etmedim eski dost gibi cehennemlik iki kuru odun !

Sessiz olacak içerimde cehennem,
Yüzü olmayacak girenin bağırıp çağırmaya...
Gel diyeceğim gelecek... Çırılçıplak !

Hiç Aşk Yazmadım !

9 Ağustos 2013 Cuma

ZOR OLAN

Aslında iş basit !

Gözlerin kapalı olmalı bazi durumlarda.
Ve sadece insan olduğunu anımsa.
Sonra aşık ol !

Aslında iş bundan sonra zor !

Seviş...


27 Haziran 2013 Perşembe

98 Paragraf ve 28 Öykülü Denklem

Kapının kapandığı yerdeyim,
Neticelenmemiş bir ayrılık faslı, henüz sıcak fincan tanışma bitmemiş.
Kırılan bir kaç gönlün birleştiği bir tren garına demir atmış bir küçük yelkenli.
Seninle saçmalanmış bir kaç satırın henüz başladığı yerdeyim.

98.paragraf.

Öptüğüm her zerrende bir şiir bıraktım gebe.
Unuttuğum noktalama harflerinden yana dertli değilim.
Peşinde olduğum servetin rakamsal değeri elbette söz konusu değil.
Nihayete ulaşmayan bir ayrılık için yazılmış 97 paragraftan fazla mühim değil.

28. Öykü.

Şimdi senin kıvrımlarında uyuyorum. Kıvrımların bitmiyor. Dönüp dolanıyorum.


Bitti.

Kusura Bakmayın, Biz Sizi İnsan Sanmıştık !

Karamsarlık bazen alır başını gider. Buna sebep bazen süper güçlü devletinizin can çekişmeleri, bazen kırmızılı kadının yüzündeki acı ifadesi, bazen paketinizdeki son birkaç dal sigara ya da saç diplerinizin terlemesinden sonraki amansız kaşınma nöbetleridir. İlk cümlede söylediğim şey.. Karamsarlığın alıp başını gitme mevzusu bir deyiş olmaktan çıkıp yegane temenniniz olarak dikilir karşınızda.

Şair misiniz, yazar mı ? Ya da arakçı mı ?

Mühim değil bazı şeyler, ve (sokak jargonu) bazen "Kahrolsun Bağzı Şeyler". Sistemle kavga edersiniz bazen bir başınıza yanınızda koca bir kalabalık. Kusura bakmayın efendim biz sizi insan sanmıştık ! Bu cümle ile ilgili çok fazla şey yazmayacağım. Sebebi açık. Hayatın tek düzeliği ya da amaçsız koşturmasının yanı sıra bazen yeni bir şeyler oluyor. Bazen yeni bir şeyler olduğu vakit tepe taklak hayaller kuruluyor. yıkılıyor ve o yeni bir şeyler daha başka yeni şeylere sebep oluyor. Uzun zamandır sabah ezanı dinlememiştim. Bu şimdilik benim için yeni bir şey. Denize bakmak. Mesela yeni değil.

Kalem paslanır ve bu süreç sadece sizi güçlendirir. Artık daha çok acıtır. Ben paslı bir piç.

Gecenizin iyi olup olmaması umurumda değil.

Not: Sokak Jargonu.

14 Haziran 2013 Cuma

Satırlar Bildiğin Üzre Yazıl - dı

Kıvrılmarında durdum. Durdum... Duramadım kudurdum !
Kuramlar kurdum, kimliğimi unutmuştum, kasıklarında buldum.

Zamanı akıttım sırtının oluklarından, edepsiz yerlerine !
-Seni Seviyorum- derken nefesim tutuldu, nefsim dudaklarında can buldu !
 Muzaffer Kurtuldu!
Planlanmış bir ömür gereği doğdum omuz çukurlarında, büyüdüm göğüs uçlarında...
Ölmedim !
Yalanlandım... Yalandım... Yahu biliyorsun söyletme ayıp !

Bildiğin gibi işte Her satır "Di'li Geçmiş Zaman "

25 Mart 2013 Pazartesi

Bazı Satırlar 3 Nokta (Yazmadım)

Bilmem kaç yüz kilometre yol oldu..
Gittim geldim yok oldu...
Bir yanim sabahın 6'sında Üsküdar oldu...
Gözümün alabildiğince göğe martılar sıçtı bok oldu...

Açık seçik demedim gel diye. Öylece gel dedim.
Bir omzuna bir ülke ona, bir omzuna bir ülke bana...
Yürüdü krallıklar, çarpıştı şovalyeler hunharca kanlı-kılıçlı dudaklarda...
Alt dudağım mağlüp birinci köprücük kemiği muharebesi...
Dedim yürüyelim, buluşalım gerdanında... Öylece yaşayıp ölelim göğüs aranda...

Uzak şehire bir kaç nefes uzak şaire...
Ben bilirim sen bilmezsin aha burda ya her satır bakire..
Dokunma... Susma.. Bağırma.. Konuşma bi gel bi gel bi durma..
Elimle uyu.. Elimde uyu..

Kadıköy oldum... Yüzlerce surat gördüm.
Nefes aldım. Nefes aldım. Nefes... Alamadım ! Yoktun.
Uzak sandım, uzağa daldım, balık aldım. Balık oldum.
At olta !

Bir Ankara oteli kadar uzak sevdim seni. Bir İstanbul !
Ben geldim. Sobayı yaktım. Bir şarkı armağan edeyim dedim.
Şarkı oldum !


Sen gidene kadar izledim. İstanbul yuttu seni.
Bilirsin şehrin sarı ışığı yüzündeyse iyidir.

16 Mart 2013 Cumartesi

Kalabalığı Severim

Zaman kimsesiz...
Bir beni var garibin...
Ben kimsesiz...
Bir senim var Garibim !

12 Mart 2013 Salı

Bir Yoksun, Ben Varım... Ahh Gitme Karım !

Tanrıyla bağdaştırılmayacak kadar sonsuzum,
Nitekim bu gün dünün aynısı...
Onusuzum...

Onursuz, gurursuz, fiziksiz kimyasız, evsiz ve de barksız...
Gelmesi muhtemel bir mektup, isimsiz ve de pulsuz...
Zarfının dil yalaması bandı tatsız ve tabii ki tuzsuz.

Gittiler !

Anneler, babalar, ablalar ve abiler gittiler.
Kendi hayatlarında bir ömürlük ses kaydı hepsi birer Hittiler.
Yok benim şarkım. Yok benim her şeyim yok. Sen de yok.
Sonra uyudum, gereksizdi... Uyandım.

Şarap kadehinde tam yağlı süt tadında.
Mahrem kasığında biraz sen, biraz da ben yanında...
Yemin billah olsun ben her şeye varım da...
Uyudum.

Yoktun.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Kim Bilir Gel

Sen hiç gitme.
Giden olurum, yol olurum. Yok olurum.
Sen hiç gitme!

Korkuyorum ulan ! Korkuyorum.
Lan ! Lan salya sümük korkuyorum.
Gitme derken ilk üç harften korkuyorum...
Sikilesi şu dilimden korkuyorum...

Altima sıçarım, bak gitme !
Gün sayarim, saçımı başımı yollarım.
Köpek gibi kapında titrerim...
Yokluğunun üstüne titrerim
Cayir cayır yanar-söner tüterim...
Biterim amına koyayim gitme !


Dilim falan sürçmedi....
Gel Artık...

17 Ocak 2013 Perşembe

Şehr-i Ben Gibi Sen

Bir şehir yaptım ikimize...
Yıkılmış bir virane saray ki içinde perişan balık
Bir iskele saray yeri el pençe bir kaç dalkavuk...
Bir şehir yaptım ikimize. Ben var, benler var. Yok sen.

Sokaklari deniz kokulu caddeleri şarap.
Bir çay bahçesi kalabalığında her bardak iki satir laf...
Şehir benim.
Üstüme iyilik. Geliver.

8 Ocak 2013 Salı

5 Ocak 2013 Cumartesi

Kuşlardan Bahsetmedim

Bu çağrı açık...

Tutunduğun herhangi bir dalın eline batan kıymığıyım belki
Ve belki hiç açılmayan sutyenin kopçası...
Sarı bir baharı yok eden kırmızı bir hazan ve hatta kıpır kıpır üstünde yatan..
Eşşeoğlueşşek dedikleri köy yerinde koşan Metropolun iki sokak kahvesi...

Bak kadın...

Öyle bir bak ki kadın, yorganı çarşafı yak kadın...
Saçının sarısı,karnının ağrısı... Bak kadın durma hece hece yaz kadın...
Bir gecenin ayazını şarkı et, bir de sabahın günahını şiir.
Bir duygu hoplasın beynimde... Hoplarken usulca sokul kulağıma "BEYİM DE"

Al kadın...

Ruhumla bir işte bedenim, öyle kirli.. Öyle arsız... Al kadın...
Bitmeyiversin ulan bu gece bi yat hele göğsüme öylece kal kadın...
İki satır neymiş demesinler her harfinde dilimden akan bal kadın...
İçinle bir içim ol, işim ol. Teri terimde soğuyan en arsız dişim ol...

Sus kadın...

Sus duyarlar, sus kovarlar kadın işimiz zor.. El oğlu var kadın işimiz zor...
Ne sabrı var bu sevmelerin ne selameti var bu sevişmelerin...
Kulak memenden, ayak bileğine...
Kulak memenden ayak bileğine.....

Uçup gelirim ya bir gece... Hiç Kuş Yok !

Sonra Niye Diyorlar

Sonra niye diyorlar, Utanmıyor sıkılmıyor ve hatta üzülmüyorlar, sonra niye diyorlar...
Kim için, ne için önemsiz... Yapılan her iyilik mutlak dönecek diye bir kaide yok elbet. Lakin insan özveri ile yaptığı her eylem karşısında alçalan insanları gözleri ile delik deşik etmek istiyor bazen. Hak etmek gerek.. Her şeyden evvel hak etmek.

Tuvalete gitmeyi, simit almayı ve onun yanına ayranı katık etmeyi, arkadaş olmayı, gece uykusuz kalmayı ve sabah uyumayı... Nitekim her şey hak ettiğince bulur insanı.. Etmek gerek hak.

Beni hak et !

Karşılıksız değil. Hislerimiz çoğu noktada kesişiyor ve ben bir çok adama ana avrat soy sop küfür ediyorum...

Sonra niye diyorlar...


Elinin körü.

3 Ocak 2013 Perşembe

"Münhasır" Kelimesi ile Sen

Nitekim huzursuzum yatakta, ne bir yastık kokusu nede bir rüya arefesi... Islak lambanın kuru gölgesi bile ilişemedi göz bebeklerime. Soğuk sobanın el yakmaları ve yorgan altındaki ayak parmağı sürtüşmeleri...

Kumral bir adamın yine kumral kumsallarda kuramsal ayrılık hikayeleri kurması kafasında ve bu hayallerin bir çivi gibi tam şakak noktasına açısal hizalarda defalarca vurması. Çekiç yok.

Sol elimin avuç içini kavrayan bir şeytan memesi... Veya sağ ayak bileğimdeki bir melek dudağı. Elbette yalnızlığın iktidarsız sonbahar yağmuru. Cam buğusunun yabancı dildeki çevirisi. Ana temanın her dilde sen olması. Akrebin de yelkovanın da bir gün duracak olması...

Uyku yolundaki abilerin, ablaların, dilsiz ve dinsizlerin, zerdüşt ve ayyaşların, cenabet ve terlemişlerin, kadınların ve erkeklerin, çocuklar ve onların olmayan babalarının, şairler ve şuurların, kimsesizler ve evsizlerin, yataksız, yorgansız ve sensizlerin tek duası bile günaha çağrı... Ezan mahiyetinde inlemeler ile duyuş bozukluğu yaratan çığlık titreşimleri herhangi bir gecenin tadını çıkarmanıza yahut o herhangi bir gecenin tadınıza varmasına münhasır. Sen yok. Münhasır kelimesi veya sen. Aynı.

Zorda kalmışlık bazen yatağın en alt sol köşesindeki soğuk çarşaf gibidir. Bu cümlenin manası aynı çarşafın sağ üst köşesindeki sevgilinin saçlarının altında kalan göğsünüzün sıcaklığı ile bağdaştırılabilir. Fakat gereksiz.

Nitekim huzursuzum yatakta ve o yok. Kadınlar erkekler ve aşıklar yok. Tavanın renginin veya sertleşen organların bir önemi yok. Sessizliğin tek sebebi olan herhangi bir şey yok. Kadeh yok. Ve kasıklarının şarabı akmıyor.

Huzurun var olduğuna dair inancım  orada bir yerde, tam şu satırın yahut geçmişte var olmuş bir kaç satırın içinde.


Nitekim huzurum yok bu gece yatakta. Sonra rüyasız bir uyku. Amaçsız bir vurgu... Seni seviyorum. Kıpkırmızı...